Bilmem ne hamburger menü söylemektense seyyar lahmacuncudan lahmacun almak isterdik. Koca koca hiper süper uber marketlerin yerine, seyyar kavuncudan kavun almak isterdik. Nereden geldiğini bilmediğimiz afili şekerler yerine, her gün sokağımıza uğrayan macuncu amcadan macun almak isterdik.
Sırf bu yüzden geçmiş gelecekten daha güzel. Sanki her şey daha lezzetliydi, daha samimiydi.
90’lı yılların başı, hepimizin çocukluğu Osmanlı macunu
1898 yılı, dünyanın bütün Magnum’larından lezzetli, sokak dondurması
Yıl 1875, Osmanlı zamanından külhanbeyi edasında sokak helvacısı ve helvaları
1951 yılı, yer Sirkeci, şimdilerde boy gösteren bütün kestanelerin atası, sokak kestanesi
Yıl 1950, muhtemelen dünyanın en lezzetli yoğurdunu taşıyan Cihangir’de bir yoğurtçu
“Amca, annem 2 tas yoğurt istedi, parasını yarın verecekmiş”
Şimdilerde olsa uğruna onlarca yazı yazılacak su muhallebisi, gül suyu ve pekmez ibriği
Yıl 1930, efsane tadıyla o günlerde 56 yılı geride bırakan Vefa Bozacısı
1950 yılının baharı ve nostaljik sokak lezzetlerinin şahı, salep
Bir sinek ilacının bir de pamuk helvacının peşinden koştuğumuz yıllar
1910’lu yılar, sokak köpeklerini besleyen güzel yürekli simitçi
1900’lu yılların başı, hemen şurada, karşımızca çıkan ilk sokakta görmek istediğimiz seyyar kahveci
“Mirim, bir yandan çarklı, okkalı kahve bana”
1950 yılı, denizden kavun çıktığı zamanlar
Belki de en güzel sokak lezzeti, seyyar lahmacun
“Sıcaktan dumanı tüten İstanbul sokaklarında, beş on adım yürüyüp de bir şey içmemek imkanız”
Kahve kokusunu milyon tane insanın hafızasına hediye eden, Kuru Kahveci Mehmet Efendi
Yıl 1970, trafik varsa seyyar lezzet de var
1960 yılı, İstanbul’da gönül rahatlığıyla lüfer yenilen zamanlar
Bonus: “Gel abi, al abi, yengeyi sevindir abi”