Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Arap dünyasındaki özgürlük rüzgarlarının yerini darbelere, iç çatışmalara ve jeopolitik çıkar eksenli vekalet savaşlarına terk ettiğine işaret ederek, Türkiye'nin güneyinde dini ve mezhepsel temelli kimlik siyasetinin öne çıktığı bir dönem başladığını vurguladı.
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Arap dünyasındaki özgürlük rüzgarlarının yerini darbelere, iç çatışmalara ve jeopolitik çıkar eksenli vekalet savaşlarına terk ettiğine işaret ederek, Türkiye'nin güneyinde dini ve mezhepsel temelli kimlik siyasetinin öne çıktığı bir dönem başladığını vurguladı. Bölgeyi uzun yıllar boyunca etkisi altına alacak bir istikrarsızlık ve çatışma dönemine girildiğini söyleyen Gül, "Ülkemizin güneyindeki bu gerçekler karşısında diplomasimizi ve güvenlik politikalarımızı, çevremizdeki merkezlerin tehdit algılamalarını da dikkate alarak yeniden kalibre etmemiz gerektiği kanaatindeyim" dedi.
Cumhurbaşkanı Gül, 6. Büyükelçiler Konferansı dolayısıyla Ankara'da bulunan büyükelçilere Çankaya Köşkü'nde yemek verdi.
Gül, yemekte yaptığı konuşmada, çevrede ve dünyada değişen stratejik şartları göz önünde bulundurarak çalışmak gerektiğini işaret ederek, "Türkiye'yi değişen şartlara uygun olarak dünyada ve bölgemizde yeniden konumlandırmak mecburiyetindeyiz" diye konuştu.
Güvenlik algılamalarının köklü şekilde değiştiği bir süreçten geçildiğini kaydeden Gül, İran Devrimi ve SSCB'nin Afganistan'ı işgaliyle başlayan, İran-Irak Savaşı ve Birinci Körfez Savaşı ile devam eden süreçte yakın coğrafyadaki stratejik iklimde radikal bir değişiklik meydana geldiğini vurguladı.
Cumhurbaşkanı Gül, sözlerine şöyle devam etti:
"Neredeyse geçtiğimiz 30 yıl boyunca bu stratejik gerçeklerin milli güvenlik, dış politika ve ekonomi alanlarında ülkemize menfi yansımalarıyla, sosyo-ekonomik ve siyasi sonuçlarıyla mücadele etmek zorunda kaldık. Bu defa güneyimizde, 2003'tekiIrak Savaşı'nın sonucunda ortaya çıkan jeopolitik deprem ve Arap Baharı olarak adlandırılan sürecin tetiklemesiyle bölge içi güç dengelerinin kökten değiştiği bir durumla karşı karşıyayız. Bu köklü dönüşüm, yakın ve orta vadede, dış politikamızı ve milli güvenliğimizi çok daha yakından ilgilendirecektir. Özellikle Suriye'deki gelişmeler dikkate alındığında, ortaya çıkan tehditler ve potansiyel tehditler çok daha büyümektedir.
Bir taraftan çok radikal akımlar, bir tarafıyla birbiriyle mücadele eden gruplar ve diğer taraftan da terör örgütü bağlantılı olarak da güneyimizde ve Suriye'de otorite boşluğundan ortaya çıkan yeni gerçekler ve realiteler bizi tabii ki çok yakından ilgilendirmektedir: Eminim ki bütün bunlar bu konferansta ciddi biçimde ele alınacak ve herkesin söylediğim çerçevede, profesyonelce görüşlerini ortaya koymalarına ve buna karşı devletimizin tedbir almasına, politikalar geliştirilmesine de fırsat verecektir. Yine birçok vesile ile belirttiğim gibi çok uzun yıllar bu tablo ile ilgilenmek zorunda kalacağımız da bir gerçektir."
-"Kırıcı rekabet sarkacının iki ucunda küresel değil bölgesel aktörler var"
Cumhurbaşkanı Gül, geçen yıl konferans dolayısıyla büyükelçilerle bir araya geldiğinde "Akdeniz havzasının güney ve doğusunda yepyeni bir siyasi ve ekonomik tablonun ortaya çıktığını" söylediğini ancak son bir yılda bu iyimser tablodan hızla uzaklaşıldığını ifade etti. Gül, konuşmasını şöyle sürdürdü:
"Arap dünyasını tesiri altına alan ve barış, huzur, adalet, insan onuru gibi pozitif kavramlarla özdeşleşen özgürlük rüzgarları yerini maalesef darbelere, iç çatışmalara ve jeopolitik çıkar eksenli vekalet savaşlarına terk etti. Güneyimizde ayrıca dini ve mezhepsel temelli kimlik siyasetinin öne çıktığı bir dönem de başladı. Dolayısıyla bölgedeki bütün devletler yeni sorunlarla karşı karşıya ve ülkelerin ulusal kimlikleri, toprak bütünlükleri ve iç barışları sorgulanır hale geldi. Özetle bölgeyi uzun yıllar boyunca etkisi altına alacak bir istikrarsızlık ve çatışma dönemine girmiş bulunuyoruz. Somutlaştırmak gerekirse Irak-Suriye-Lübnan aksı adeta yeknesak bir cephe haline gelmiştir. Bu cephenin, jeopolitik rekabet ve bölgesel nüfuz mücadelesinin uzantısı olan vekalet savaşlarına sahne olmaktadır.
Bölgede ortaya çıkan kırıcı rekabet sarkacının iki ucunda küresel değil bölgesel aktörler bulunmaktadır. Bu aktörler, aralarındaki rekabeti, bölgedeki yeni fay hatlarından istifadeyle, bağlantılı oldukları yerel oyuncular üzerinden yürütmektedir. Ayrıca uluslararası sistemde geleneksel olarak ağırlıklı bir konuma sahip olan ABDgibi aktörler, gelişmelerin olabildiğince dışında kalmaya ve kendilerini daha mesafeli biçimde konumlandırmaya da çalışmaktadırlar. Tarihin hiçbir döneminde görülmeyen çapraz düşmanlıklar ortaya çıkmakta ve bölgenin insan kaynakları, potansiyeli ve geleceği günbegün imha edilmektedir. Bugünkü fiili durum, bölgedeki her devlet, rejim ve bütün bölge halkları açısından 'kaybet-kaybet' senaryosudur. Maalesef bu senaryoyu tersine çevirecek sihirli formüllerin de olmadığını görüyoruz."
-"Diplomasinin esas işlevi sorun çözmektir"
Büyükelçilere karamsarlık aşılamak istemediğini, siyasetin ve diplomasinin çözüm üretme becerisine her zaman inandığını dile getiren Gül, diplomasinin esas işlevinin, en zor sorunları çözmek olduğuna işaret etti. Her çözüm için ilk aşamayı "doğru tespit ve gerçekçi teşhis" olarak niteleyen Gül, şöyle konuştu:
"Gerek dahili gerekse harici meselelerde çözümün anahtarı, ortak akıl, sağduyulu yaklaşım, diyalog ve muhatabı anlamayı sağlayacak empatidir. Ülkemizin güneyindeki bu gerçekler karşısında diplomasimizi ve güvenlik politikalarımızı, çevremizdeki merkezlerin tehdit algılamalarını da dikkate alarak yeniden kalibre etmemiz gerektiği kanaatindeyim. Neticede bölgede 'kazan-kazan' senaryosunun gerçekleşmesi için neler yapılması gerektiği hususuna da muhakkak ki çok kafa yoruyoruz. Bunun yönetimi, sabır, soğukkanlılık, ısrar ve yeri geldiğinde hedefe ulaşabilmek için tabii ki, bazen sessiz, gizli diplomasidir. Ama diplomasi ile birçok güçlüğün aşılacağına inanıyorum ve köklü bir diplomasi geleneği, bu kadar büyük bir diplomat potansiyeli olan Türkiye'nin bu işte çok önemli rolleri üstlendiğini ve üstleneceğini ileride görmekten de ayrıca güven duyuyorum."
Büyükelçilerin bir araya geldiği bu toplantıların faydalı olmasının, yapılacak tartışmalardan güzel fikirlerin çıkmasının, bunların politikaya dönüştürülmesininTürkiye için zenginlik olduğunu söyleyen Gül, büyükelçilere başarılar diledi.
-Dışişleri Bakanı Davutoğlu'nun konuşması
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu da yemek öncesinde yaptığı konuşmada, büyükelçiler konferansının 6 yıldır yapıldığını belirterek, konferansın bundan sonra da "devletin ortak akıl ürettiği geniş bir platform olma" niteliğini sürdürmesini diledi.
Cumhurbaşkanı Gül'e verdiği destek dolayısıyla şükranlarını ileten Davutoğlu, konferans çerçevesinde, dünyanın dört bir yanından gelen 142 büyükelçi ve merkezde görev yapanlarla geniş katılımlı kurum içi istişare platformu oluştuğunu, dinamik uluslararası konjonktürün gerektirdiği konuların ele alındığını, geçmiş yılın muhasebesinin ve gelecek yılın planlamasının yapıldığını kaydetti.
Konferans dolayısıyla bakanlar ve ilgili kurumların katılımıyla koordinasyon imkanı bulunduğunu belirten Davutoğlu, büyükelçilerin Cumhurbaşkanı Gül ve BaşbakanRecep Tayyip Erdoğan'dan doğrudan talimat alarak görev yaptıkları merkezlere döndüğünü ifade etti.
Davutoğlu, sözlerini şöyle tamamladı:
"Bu camiayı en iyi tanıyan, bu camianın bütün meziyetlerini de karşı karşıya kaldığı meydan okumaları da, uluslararası konjonktürde birçok meselede ne tür fedakarlıklar üstlendiğini de en yakından bilen ve bu anlamda dışişleri bakanı olarak da her bir arkadaşımızı yakından tanıyan bir devlet büyüğümüz olarak sizlerin huzurunda bulunmak, sizlerden talimat almak büyükelçilerimiz için büyük bir şanstır. Sizden ve sizin bugün sunacağınız vizyondan esinlenerek büyükelçilerimiz dünyanın her yerinde al bayrağımızı, devletimizi, milletimizi temsil görevini her zaman olduğu gibi ne tür fedakarlıklar gerektirirse gerektirsin yapmaya devam edecektir. Sizden alacağımız ilham ve şevk bize ışık tutacaktır."